-
-
Mar 30 2018 Nesneler Konuşuyor
NESNELER KONUŞUYOR SEKTÖRLER DİNLİYOR!
“Nesneler Konuşuyor Sektörler Dinliyor” konseptiyle Üst Düzey Sektör ve Teknoloji Guruları IoT EurAsia’da buluşturuyoruz!
Nesnelerin bugünü ve yarınının konuşulacağı IoT EurAsia konferansı, 500’ü aşkın üst düzey sektör profesyonelini, 10 Nisan Hilton İstanbul’da bir araya getiriyor.
Konferansın ana temasında yer alan IoT Platformları, Veri Güvenliği, Connectivity, Akıllı Algoritmalar, Yapay Zeka zirve katılımcıları için yepyeni bir katma değer boyutunun kapılarını aralıyor. Avrasya bölgesinde bir ilk olan IoT EurAsia, konuklarına sanal ortamda hayallerini interaktif bir şekilde geliştirme imkanını bu etkinlikle sunuyor.
Enerji, Sağlık, Üretim, Kamu, Ulaşım, Perakende, Finans başta olmak üzere yeniliklerin ve teknolojinin sektörel bazda inceleneceği zirvede, lider isimler Nesnelerin Interneti ile birlikte gelecek değişimin, iş dünyasında yaratacağı etkileri sektörel bazda tartışacaklar.IoT EurAsia 2018’in en ilgi çekici içeriklerinden biri ise endüstri liderleri tarafından katılımcıların sorularının yanıtlanacağı, derinlemesine vaka analizlerinin yapılacağı ve sohbet tadında geçecek eş zamanlı yuvarlak masa toplantıları.
Nesneler Konuşuyor Sektörler Dinliyor!
Konuşmacılar ve Sponsorlar:
Fayez Kharbat (Saudi Aramco & MESA International), Cengiz Ultav (TTGV), Özlem Vidin Engindeniz (Mercedes-Benz Türk), Tibor Komróczki (MOL Group), Eddie Segal (MTS Group), Valeriano Donzelli (GE Power) gibi teknoloji dünyasını şekillendiren sektör liderleri, yön gösterici deneyimleri ve mevcut stratejileri sorgulatacak yeni trendleri katılımcılara aktaracaklar.IoT EurAsia zirvesi Türk Telekom’un Ev Sahibi Operatör Sponsorluğu ile birlikte Icron, Ankaref, Google Cloud, Mercedes-Benz Türk, DataMarket, Triomobil, Skysens, MNG Kargo, Ironman Consulting, Software AG, Turksat, gibi firmaların sponsorluğunda gerçekleşecektir.
IoT EurAsia hakkında detaylı bilgi ve kayıt için etkinlik web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
www.nesnelerkonusuyor.comÜyelerimize ve networkümüze özel etkinlik indiriminden yararlanmak için lütfen tıklayınız.
IoT EurAsia: Londra merkezli Worldwide Partnerships firması tarafından, Nesnelerin İnterneti konusunda sektörlerin lider isimleri ve medyanın yüksek katılımı ile düzenlenen uluslararası bir platformdur.
-
Mar 30 2018 Nesnelerin Interneti Turkiye’de
Nesnelerin Interneti Turkiye’de – IoT EurAsia
Nesnelerin Nabzını IoT EurAsia’da Tutun!
10 Nisan 2018 tarihinde bu yıl ilk kez düzenlenecek olan IoT EurAsia (Nesnelerin Interneti Turkiye ) Üst Düzey Yöneticileri ve Sektör Profosyonellerini, uluslararası konuşmacılar, en yenilikçi ve ilgi çekici fikirleri ve işleriyle buluşturmayı hedefliyor.
IoT EurAsia ‘Adım Adım Nesnelerin İnterneti’, ‘IoT Platformları ve Connectivity İncelemesi’, ‘Nesnelerin İnternetini Güvenceye Almak: Veri Analizi’ ve ‘Endüstri Liderleri Tarafından Yapılacak Vaka Analizi olmak üzere toplam 4 oturumdan oluşmaktadır.
Siber güvenlik tehditlerinin ve nesnelerin interneti aracılığı ile alınan kimlik bilgileri ile nasıl bir geleceğin planladığı ve bu konu ile ilgili regulasyonların konuşulacağı IoT EurAsia, ilgi çekici içerikleri ile Sektör Profosyonellerine, IT yöneticlerine, CIO’lara CEO’lara göz kırpıyor olacak.
Enerjiden Sağlığa, Üretimden Ulaşıma Kamudan Finansa kadar geniş bir sektör yelpazesine sahip olan zirvede, son teknoloji trendler workshop ve seminerlerle detaylı bir şekilde incelenecektir.
Vaka analizlerinin yapılacağı, iki yönlü iletişimin hedeflendiği yuvarlak masa toplantıları ise zirvenin en ilgi çeken içeriklerinden.
Türk Telekom‘un Ev Sahibi Operatör Sponsorluğu ile birlikte Icron, Ankaref, Google Cloud, DataMarket, Triomobil, Skysens, MNG Kargo, Ironman Consulting, Software AG, Turksat gibi firmaların sponsorlukları ile IoT konferansı hayata geçirilmektedir.
IoT konferansında buluşabileceğiniz firmalar arasında; ING, BNP, DenizBank, GE Power, Enerjisa, TUPRAS, Mercedes Benz Daimler,TOFAS, MAN, LC Waikiki, Nestle, Carrefour…
IoT EurAsia konuşmacıları ile yaptığımız röportajları okumak için: https://www.nesnelerkonusuyor.com/March2018_IoTBulletin.html
-
Şub 16 2018 Nesnelerin İnterneti, kurumsal süreçleri nasıl etkiliyor?
Nesnelerin interneti trendiyle birlikte makinelerin internet üzerinden haberleşebilir hâle gelmesi, kurumsal kaynak planlama (ERP) sistemlerinde köklü değişikliklere zemin hazırlıyor.
nternet ile donatılmış olan nesneler gün geçtikçe artıyor ve daha yaygın bir hale geliyor. 2016 yılında, akıllı telefonlar, tabletler ve bilgisayarları saymazsak, 6,5 milyar ile 9 milyar arasında cihazın internete bağlı olduğu tahmin ediliyordu. Bu yılı sonlandırdığımızda ise bu sayının kayda değer biçimde arttığını göreceğiz. Hatta tahminlere göre 2020’de bu cihazların sayısı 30 milyara ulaşacak. Peki internet ile birbirine bağlı bu cihazlar, yani Nesnelerin İnterneti (IoT) günlük ve profesyonel yaşantımıza neler katıyor?Kısaca nesnelerin kendi aralarında belli protokoller özelinde internet üzerinden haberleşmesi olarak tanımlayabileceğimiz Nesnelerin İnterneti, aslında hayatımıza girdi bile. Akıllı ev sistemlerinde, sağlık uygulamaları ve hasta takip sistemlerinde, hatta artık otomobillerde bile bu teknolojiyi kullanmaya başladığımızı dile getiren Pargesoft Genel Müdürü Kaan Altunterim, “Örneğin evden ya da ofisten çıktığınızı algılayan sensörün ışıkları kapatarak, klimaya haber vermesi ve klimanın da bu bilgi doğrultusunda çalışmayı sonlandırması, IoT’nin hayatımızda karşılık bulduğu noktalardan bir tanesi” diye açıklıyor.ERP’de Sonraki Büyük Adım: Nesnelerin İnternetiİş hayatında IoT’nin izlerini gün geçtikçe daha çok görmeye başlıyoruz. Her yeni gün daha fazla veri toplanıyor ve daha fazla veri analiz ediliyor. ERP sistemlerinin çoğunluğu mobilite, giyilebilir teknolojiler ve bulut gibi teknolojilere uyum sağlama sürecindeyken, Nesnelerin İnterneti’nin ERP için sonraki büyük adım olması bekleniyor.Nesnelerin İnternetinin kurumsal kaynak planlama sistemleri açısından son derece yüksek potansiyel sunduğunu kaydeden Pargesoft Genel Müdürü Kaan Altunterim, “Hiçbir insan etkileşimi olmadan internet bağlantılı algılayıcı ve cihazlar sayesinde yeniden siparişler, tedarik ve stok gibi konularda işletmenin ERP sistemine anbean bilgi transferi yapılarak planlama anlık güncellenebiliyor,” diyor. Örneğin imalat noktasında, insan gereksinimini ortadan kaldırıp sensörler vasıtasıyla makinelerin onarım ihtiyaçları tespit etmek, üreticilere uyarı ve bildirim göndermek mümkün oluyor.Nesnelerin İnterneti, masaya tonlarca yeni veri getiriyor. Bu verilerin ERP yazılımlarıyla eşleştirilmesi ve yeni bilgi akışının sistemlere entegre edilmesi gerekli. Halihazırda özellikle yurt dışındaki çok sayıda şirket, IoT teknolojilerinin yarattığı avantajları iş süreçlerine dahil etmek için testler yapıyor. İmalat, satış ve müşteri hizmetleri noktasında komplikasyonları minimuma indirmek, şirketlerin bu yeni teknolojiye geçişinde kritik önem taşıyor. Bu yüzden ilk denemelere başlayan öncü firmalar, IoT’yi ERP’ye aşamalar hâlinde entegre ederek yol alıyor.
Mekândan ve insandan bağımsız olarak şirketlere makinelerinin operasyonlarını görüntüleme ve takip imkânı sunan Nesnelerin İnterneti, ERP’yi sadece kayıt fonksiyonu olan bir sistemden, tüm üretimi yöneten akıllı bir asistana dönüştürerek iş zekası noktasında yeni ve gelişmiş fırsatlar yaratıyor. Bu yeni dünyada, şirketler ERP üzerinden elde ettikleri verilerle, yeni açılımlara ve hedeflere daha keskin isabetle ilerliyor. -
Oca 17 2018 Huawei’den kameraların sonunu getirecek teknoloji
Çinli teknoloji devi Huawei, yeni amiral gemisi ile iddialı bir çıkış yapamaya hazırlanıyor. Bu defaki cihazında kamera konusuna odaklanan firma, yeni cihazının kamerasının DSLR makine seviyesinde fotoğraf çekeceğini iddia ediyor.
Dünyanın önde gelen telefon üreticilerine adete ders veren Çinli teknoloji devi Huawei, yine kullanıcılarını heyecanlandıracak bir amiral gemisi ile karşılarına çıkmaya hazırlanıyor. Bu seferki yeni modelinde üstün kamera performansı ile tüm ilgiyi üzerine toplayacağı ifade edilen Huawei, yeni kamera teknolojisiyle çok iddialı olduğunu ifade edildi.
Şirketin CEO’su Yu Chengdong’un yaptığı açıklamaya göre Huawei’in yeni amiral gemisinin kamerası kullanıcılarına DSLR fotoğraf makinesi deneğimi sunacak. Arka kameraya yerleştirilen 3 sensör sayesinde üst düzey bir DSLR makine seviyesinde fotoğraf çekeceği ifade edilen telefonun fotoğraf tutkunlarının ilgi odağı olacağı belirtiliyor.
Ayrıca söz konusu yeni amiral gemisinin kamerasında kullanılan lens sayesinde kullanıcılar çeşitli açılarda ve çözünürlükte fotoğraf çekebilecek.
Şirket tarafından henüz resmi olarak onaylanmayan bu iddialı açıklama, telefon ile fotoğraf çekmeyi seven kullanıcıları etkileyecek gibi görünüyor. Çinli teknoloji devi Huawei, yeni amiral gemisi ile kullanıcılarına DSLR makine seviyesinde fotoğraf çekebilme imkanı sunarsa, yakın zamanda birçok kişi fotoğraf makinelerini rafa kaldırmak zorunda kalabilir.
-
Oca 17 2018 Boğaziçi Üniversitesi Endüstri 4.0 Platformu üniversite-sanayi işbirliğinde öncelikli alanları belirledi
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri 4.0 Platformu Danışma Kurulu’nun 12 Ocak’ta gerçekleştirilen son toplantısında “Üniversite-Sanayi İşbirliği” araştırma sonuçlarını paylaşıldı ve “Kestirimci Bakım” konusu masaya yatırıldı.
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri 4.0 Platformu Danışma Kurulu bir araya geldi. Toplantıda detaylarıyla “Kestirimci Bakım” konusuna yer verilirken “Üniversite-Sanayi İşbirliği” araştırma sonuçlarını paylaşıldı.
Danışma Kurulu’nun toplantısında Yrd. Doç. Dr. Gönenç Yücel, Prof. Dr. Ümit Bilge, Doç. Dr. Taylan Cemgil, Doç. Dr. Mustafa Gökçe Baydoğan, Prof. Dr. Necati Aras ve Doç. Dr. Burak Acar Endüstri 4.0 çerçevesinde Kestirimci Bakım konusunu çeşitli yönleri ile ele alarak yaptıkları çalışmaları ve projeleri paylaştılar. Sanayi şirketlerinde kestirimci bakım uygulamalarının başlatılması için gerekli yol haritası odağa konuldu. Projelerin doğru tanımlanması, amacın tespit edilerek buna uygun kullanım senaryosunun kurgulanması, performans ölçütlerinin ve beklenen faydanın belirlenmesi, bu aşamalarda simülasyona dayalı analizlerin yeri irdelendi. Özellikle kestirimci bakımda hazır çözümlerle yola çıkılsa bile her hastaya aynı ilaç ve dozun etki etmemesi gibi duruma özel uygulama yaklaşımı ile projelerin sürdürülmesi gerektiği vurgulandı. Projelerin başlatılmasında karşılaşılabilecek sorunlar tartışıldı. Bosch, Netaş, BSHG, Arçelik, Festo, Tüpraş, Petkim, Turasgas gibi sanayi şirketleri ile Accenture, IBM, Microsoft, Intel, Fourone gibi teknoloji şirketlerinden oluşan Platform Danışma Kurulu’nun pilot projelerin belirlenmesi için çalıştay takvimi oluşturulmasına karar verildi.
Başarı hikayeleri ortaya çıkarılacak
Platform Başkan Yardımcısı Sertaç Yerlikaya, Üniversite-Sanayi İşbirliği için yöntem ve öncelikli alanların belirlenmesine yönelik yaptıkları araştırma sonuçlarını paylaştı. Platformun akademisyen ve iş dünyasından üyelerinin katıldığı bu araştırmaya göre karşılıklı beklentiler strateji ve yol haritasının oluşturulması, değişimde yer alacak yetkin ekiplerin oluşturulması, çalıştay ve eğitimlerle Endüstri 4.0 teknolojilerinin ve dönüşüm modellerinin anlatılması gibi bir çok başlıkta benzerlik gösteriyor. Sertaç Yerlikaya konuşmasında Platform üyelerin ortak pilot çalışmaları yapılmasını istediğini vurguladı. Üniversite-sanayi işbirliği ile yapılacak pilot çalışmaların Türkiye’den çıkacak başarı hikayeleri için kaynak oluşturacağı vurgulandı. Danışma Kurulu üyelerinden Taysad, Farplas, Ford Otosan, Renault, Pimsa, Eczacıbaşı, Borusan, TEB , Arzum, TTGV, DHL, Ogilvy ve Egon Zehnder ile yapılan çalışmalarda başarı hikayeleri çıkarmaya odaklanılmasına karar verildi.
Teknoloji deneyimleme merkezleri
Araştırma sonuçlarına göre ikinci önemli alan ise teknoloji deneyimleme merkezlerinin kurulması olarak belirlendi Platform Başkanı Prof.Dr. Lale Akarun, teknoloji deneyimleme merkezleri için en önemli kaynağın para değil merkezleri kullanacak öğrenciler ve genç araştırmacılar olduğunun, üniversitenin bu bakımdan avantajlı olduğunun altını çizdi. AR-GE ve ÜR-GE kültürünün yaygınlaştırılması için yatırım stratejilerine öncelik verilmesi gerektiğini belirtti.
Önümüzdeki dönem çalışılması planlanan üçüncü alan ise Endüstri 4.0’ın Türkiye üzerindeki muhtemel etkilerinin ekonomik, kültürel, imalat gibi farklı alanlarda analiz edilmesi olarak ifade edildi. Prof. Dr. Lale Akarun, Üniversite’nin farklı disiplinlerinden akademisyenlerle Kobi’lere yönelik bir Endüstri 4.0’a hazırlık endeksi çalışmasına başladıklarını belirtti. Endeksleme çalışmasının projelendirilmesi için reel sektörle ve etkin sivil toplum kuruluşları ile farklı iş birliktelikleri için görüşmelerin devam ettiğini belirtti.
Toplantıda, Endüstri 4.0 teknolojileri ve bu teknolojilerin neden olduğu dijital dönüşümü anlamak, dönüşümde yer almak ve aynı zamanda kritik düşünme becerisini de geliştirerek kendi alanında yönlendirici olmak isteyenler için Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi tarafından hazırlanan ‘Endüstri 4.0 ve Değişim Yönetimi Sertifika Programı’ hakkında bilgi verildi. Dört modülden oluşan programda küresel yaklaşımlar, programlama ve veri analitiği, otonom sistemler, makine öğrenmesi, siber güvenlik, “blockchain” gibi teknoloji konularının yanında değişim ve teknoloji yönetimi ve yönetişim konuları da yer almakta. İsteyen herkese açık olan sertifika programının mart ayında derslerine başlayacağı belirtildi. İsteyen şirketlere, ihtiyaçlarına göre farklı kurgular da sunulmakta.
Endüstri 4.0 teknoloji ve dönüşüm yönetim modellerinin ders olarak anlatıldığı çalışanlara yönelik ikinci öğretim master programlarında yapılan yeniliklerle ilgili bilgi verildi. Boğaziçi Üniversitesi’nde Yazılım Mühendisliği, Otomotiv Mühendisliği, Executive MBA, Ekonomi Finansı, Finans Mühendisliği, Tıbbi Sistemler ve Bilişim gibi farklı alanlarda ikinci öğretim programları bulunmakta. Kapanış konuşmasında Platform Başkanı Prof. Dr. Lale Akarun, Nisan ayında yapılacak Danışma Kurulu toplantısında ‘Lojistik Optimizasyonu’ konusunu ele alacaklarını belirtti.
Kaynak: Hürriyet
-
Ara 27 2017 Digitalisation could pay off in health and sustainability
The tide of digitisation in the workplace cannot be stopped, but we can harness it to improve the health of workers and overall sustainability, writes JLL’s Susan Sutherland.
With technology permeating everything that we do, it’s led to significant transformation in the workplace—specifically, how, where (and who) is working and what work employees do. The speed of change and disruption across industries has also caused greater uncertainty as many businesses rethink the way they harness their talent and real estate.
For one, automation and artificial intelligence will change many job functions and render others irrelevant across different industries—particularly jobs and tasks that are manual or process driven. JLL research has found that as a result, the future workforce will be divided into three segments: core employees, freelancers and consultants, and jobs that are automated.
Core employees will be concentrated in smaller and fewer locations, ideally in central business districts with transportation and amenities concentrated nearby—reducing their energy and resource usage. This smaller core workforce could mean smaller office footprints requiring less energy from power and less waste generated.
In parallel, the emergence of the ‘liquid workforce’—freelancers, consultants and more—means potentially less commuting and perhaps a cleaner way of working. The need for flexibility to accommodate the uncertain operating environment and more project-based work could require more modular fit-outs and by extension, possibly less materials and waste in the building process.
Sustainability and smart buildings
We’ve already seen how many forward-thinking organisations have already adopted more efficient real estate management in the form of smart buildings and smart offices.
This is essentially powered by the Internet of Things to drive efficiency and real-time optimisation of building operations such as automatic monitoring and optimisation of air conditioning—of particular interest in Asia, where indoor as well as outdoor air quality is a perennial issue.
Healthy workplaces that make people feel good can help prevent attrition rates in a labour market where companies are battling to retain staff.
Some features of smart buildings and workplaces also herald a shift to a less paper-based workplace—from centralised ‘follow me’ printing (which means print jobs are sent to a centralised system and only released to their users upon activation for less wastage) to less storage in hot desk environments.
Companies are also embracing a more holistic view of sustainability. They’re thinking about more than cost-savings or maximising spaces to creating healthy, fulfilling, and productive environments for employees.We now speak about healthy buildings instead of simply sustainable ones. In fact, the World Green Building Council now promotes the concept of healthy green buildings—buildings that are environmentally sensitive but also provide for the well-being of staff.
Recent JLL research on human experience reveals that sustainability and health are important to employees, and wellness facilities are rated as the workplace amenity most likely to drive higher workplace engagement.
For instance, biophilic design or buildings with more access to nature and greenery makes a significant difference to workers. A JLL survey done in conjunction with Tedx Sydney last year found that over 90 per cent of those surveyed felt more productive and creative with access to fresh air, indoor light and air quality and healthy food, fitness centres, and even mental health services.
Healthy workplaces that make people feel good can help prevent attrition rates in a labour market where companies are battling to retain staff.
Authorities and organisations are beginning to take this seriously. The Building and Construction Authority in Singapore, for one, has announced plans to work together with the Health Promotion Board to roll out a new Green Mark scheme in mid-2018 that aims to improve the health of occupants through office interior and wellness programmes.
Amid the changes to workspaces and work practices, a side benefit that comes up is these could ensure employees have both more time and access to other pursuits that boosts creativity, innovation and ensure a healthy balance in their life.
The drive towards a digitised workplaces and improved employee experience could just lead us to a healthier happier lives and a more sustainable future in real estate.Susan Sutherland is the Head of APAC Corporate Research for JLL in Singapore. This article was written exclusively for Eco-Business.
-
Ara 12 2017 Boston Consulting selected for Turkey’s domestic car project
Tuncay Özilhan, the chairman of the board of Anandolu Group, one of the members of the five-company joint venture to produce Turkey’s domestic automobile, has said Boston Consulting has been selected as an international consulting company for the project, explaining the consulting company will work on the project’s feasibility.
Prefacing that the domestic car will be a buyable product, Özilhan said: “The most expensive component of the automobile is the battery, which sees very quick developments, hence getting cheaper.” He explained that the gearbox and electric motor are not sophisticated and that the software is the complicated part to manufacture, as it requires a more refined job. Therefore, he said the cost of the automobile will decrease. “If you ask buyers to pay higher prices, you cannot guarantee demand in the product.”
As for the reasons why Anadolu Group participated in the project, Özilhan cited his belief in the feasibility of the automobile.
Özilhan also said: “The idea of being part of a national project and the development of new electric cars incited me.” He added that Turkey holds an advantageous position with this initiative and that it is not too late. “For instance, Anadolu Isuzu is working on an electric bus project, as electric buses undergo a terrific transformation across the world.”
Last month, President Recep Tayyip Erdoğan announced Thursday the names of five companies – Anadolu Group, BMC, Kıraça Holding, Turkcell and Zorlu Holding – that will take part in the consortium to make Turkey’s first domestically produced car.
-
Ara 04 2017 How we’re creating “super plants” to help humanity
From fire-proof forests to famine-stopping ‘bananas on steroids’, scientists are juicing up nature’s bounty to solve the 21st Century’s problems.
You eat them, you wear them, you put them in vases and gawk at them appreciatively – but are you really using them to their full potential? According to researchers at the Botanical Gardens at Kew in the UK, there are plenty more ways we could be harnessing the power of plants. From being natural fire-fighters to potential famine-thwarters, here are four incredible ways that plants could revolutionise our world.
Cross-breeding super plants
When we eat vegetables on our dinner plates, what we’re looking at were once ordinary crops that were grown on a farm. But those farm-grown crops had relatives out in the wild – that were “to our food plants what wolves are to dogs”, according to the project Crop Wild Relatives (CWR).
But those roguish cousins living in the wild – far away from domesticating farms – have developed resilience to pests, diseases, soil salinity and climate change.
- 33 ideas that will change the world
That’s why plant breeders are working to crossbreed these wild crops with our domestic crops to make them just as hardy as their cousins – while still offering us the benefits that tamed plants offer, such as a high yield.
It’s a truly worldwide plan; the countries that have the highest number of wild plant cousins are Brazil, China, and India, while the countries with the highest concentration of them are Azerbaijan, Portugal and Greece. The benefits that this cross-breeding programme could have in developing countries in particular could be indispensable as world population growth reaches over nine billion.
However, despite this global spread of crop wild relatives, they’re being threatened by a wide array of environmental antagonists. Most of these are down to humanity’s intrusion, be it through land-use change, global warming, pollution, war and the intensification of agriculture. The Millennium Seed Bank of the Royal Botanic Gardens, Kew, is working alongside partners that run breeding programmes around the world and save these hearty wild cousins in the next several years.
Using plants as medicine
This isn’t anything new – the use of plants is medicine has been known since time immemorial. But are we being too slow to register new uses?
Over 28,000 plant species are currently recorded as being of medicinal use, but fewer than 16% of them are cited in a medicinal regulatory publication. When the World Health Organization last estimated the plant-based medicinal industry’s worth in 2012, it totalled a mind-boggling $83bn (£62bn).
The industry is growing increasingly popular; in Germany, around 90% of the population use herbal medicines that are derived from plants such as foxglove and garlic. But one major problem, of course, is that health regulators are keen to stop the proliferation of unsafe or phony products entering the market; a lazy approach to authentication has already meant that herb names have been confused with those with similar sounding names and patients have ended up ingesting a wildly inappropriate (and potentially lethal) drug.
China is one country trying to stop this. In December 2016, Chinese government officials announced their aim to integrate more traditional Chinese medicine into their healthcare system by 2020, as well as presenting detailed illustrations and descriptions of the source plants to stop any future confusion happening.
If we’re to utilise plants to their full life-saving potential,the researchers make urgent recommendations: sourcing plants from sustainable resources, cultivating them, introducing reliable traceability procedures and secure more effective quality control.
Bananas on steroids
Well, not quite bananas. The enset is a member of the banana family that has been cultivated in Ethiopia for tens of thousands of years – the Ethiopians in fact have over 200 names for it – and it has several different uses. As well as being a staple crop in Africa it can make rope, medicine, shelter, animal feed and clothes, not to mention also providing an ideal microclimate for coffee plants to flourish in. It withstands drought, heavy rain and flooding. Basically – is there anything that this ‘false banana’ can’t do?
Scientists have been investigating where else this climate-smart plant could be grown elsewhere, particularly in other African regions and in countries that face famines. It feeds more people per square metre of crop than most cereals and is made into three foods – a sour-tasting dough, soups and porridges, and a boiled root similar to a potato.
But first, they’re going to have to figure out how to gather its seeds – at the moment, farmers take cuttings from the plants to grow more of them, meaning no one actually knows how enset is pollinated. However, once they work out this super banana’s secrets, there’s no telling the good it could do.
Fire-fighting plants
Most people throw burger patties or hot dogs onto a flaming barbecue – Kew Gardens in England instead decided to throw some plants on it.
The flammability of plants is seriously important when you think about wildfires and the devastation that they cause economically, socially and environmentally. It can happen because plant diversity is poor, and also because non-native plants simply haven’t adapted in time to the climate of their new home. But fire is a normal, important process in some ecosystems.
Kew Gardens are looking into identifying flammable plant families and planning landscapes that can be more resilient to wildfires. They could be used as natural fire breaks and reduce the amount of valuable resources that are burned.
Plants that are likely to tolerate future increases in the frequency of fires are those with a thicker bark, a quick ability to resprout and the presence of serotinous cones; just like a phoenix from the ashes, these cones house seeds which are released into the air if a fire burns away the serotinous resin protecting it, ensuring the survival of the species elsewhere.
-
Ara 04 2017 Coding offers key to future tech skills
Technology is fast changing the world we live in, so it is essential for schools to introduce young students to the skills and concepts they will need to succeed in the years ahead.
“Research shows that many of today’s youngsters will be doing jobs no one has yet imagined,” says Dr Robin Lister, founding headmaster of Malvern College Hong Kong, which is set to open for students in primary Year 1 up to secondary Year 9 in late August 2018. “It is safe to assume, though, that technology will play a big part, so we have to prepare them for that through a combination of factual knowledge, problem-solving, and independence of thought.”
With this in mind, the school invited BSD Code & Design Academy to conduct an introductory coding workshop on November 18, with one session for five- to seven-year-olds, and another for those aged eight to 12. It met with an enthusiastic response and gave children the chance to learn some of the basics, apply those skills to a practical task, and have some fun.
“Looking ahead, we intend to make coding part of the school’s co-curricular programme, besides incorporating the key elements in subjects like physics and maths,” Lister says. “It’s like learning another language. But it will be vital for anyone in IT, robotics, and much else, and fortunately young kids seem to have an in-built ability to do it.”
Along with sports and drama, the range of co-curricular activities on offer will also include music – with plans for a jazz band and orchestra – interest-based clubs, mandatory debating, and chess, which is great for developing analytical skills.
“If you enable a child to shine in one area, that gives a new level of confidence which then comes out in everything else they do,” Lister says. “Therefore, our philosophy is to be traditional in some respects, for example with wearing school uniforms and ties, but at the same time forward-looking. Children must learn to be global citizens, and Hong Kong is archetypical of that.”
Construction work at the school’s waterfront site next to Science Park is ahead of schedule and other preparations are also well in hand. Around 350 to 400 students are expected to start in the first intake, with the application and admissions process already well under way. As the initial group of Year 9 students moves up to Year 12, there will be an extra class added each year. When at full capacity, that will mean a total of around 1,000 pupils.
The main medium of instruction is English and the intention is to use the IB (International Baccalaureate) curriculum all the way through, but with a few tweaks and additions to take account of the expectations of students and parents in Hong Kong.
For example, each class will have daily Putonghua lessons, taught in line with a newer methodology which use more interaction and less rote learning. All teachers will be native speakers, and groups will generally be based on ability. In due course, other languages such as Spanish and German will also be introduced.
“Coming to a good school, you should be able to take the academic side and things like STEM [science, technology, engineering and mathematics] for granted,” Lister says. “Our expectation is that students will perform well in exams. That’s important, but it cannot be seen on its own. To prepare children for the future, we also have to spend time on developing character, personality and resilience.”
The on-site facilities will include an extensive library cum “maker space”, where children will have access to everything from Lego to basic electrical components – and the freedom to use their creativity.
A certain number of bursaries and scholarships will be available, with the latter awarded not just for academic performance, but also for sports, drama and – potentially – for other activities and accomplishments, too.
“Malvern College Hong Kong is a day school, but we will look to instil something of the ‘boarding’ ethos,” Lister says. “Therefore, every student will be allocated to a ‘house’ with a tutor to ensure everyone is up to speed academically and taking a full part in other activities. Help will be given where needed, and that applies equally in the case of exceptional students because we want to make sure talent is brought out. In addition, we will have policies in place for the use of devices and social media, which otherwise can become all-consuming.”